Kemerburgaz Adak Kurban : Peygamberimizin Süt Anneye Verilişi

19 Ağustos , 2020admin
Kemerburgaz Adak Kurban : Peygamberimizin Süt Anneye Verilişi

PEYGAMBERİN SÜT ANNEYE VERİLİŞİ

Peygamberimiz Hz. Muhammed ﷺ doğduktan sonra dokuz gün kadar annesi Hz. Âmine Hâtun tarafından emzirildi. Sonra Ebû Leheb’in câriyesi Süveybe Hâtun onu günlerce emzirdi. O zamanlarda Mekke halkı çocuklarını hep bir süt anneye vermeleri âdetten sayılıyordu ve herkes çocuğunu süt anneye veriyordu.

Mekke’nin havası çok sıcak olduğu için, çocukları havası daha iyi olan, suyu daha içilebilir tatlılıkta olan çevre mevkilerde yaylalara gönderirler, çocuklar belli bir süre oralarda, emanet edildikleri süt anneleri ile kalırlardı. Her sene bu amaçla Mekke’ye birçok süt anne gelir, birer çocuk alıp giderlerdi. Çocukları büyütüp teslim edince de bolca ücret ve hediyeler alırlardı.
Peygamberimizin ﷺ doğduğu sene de yaylalarda yaşayan Benî Sa’d kabilesinden süt anneler Mekke’ye gelip emzirmek için birer çocuk almıştı. Benî Sa’d kabilesi Mekke civârındaki kabileler arasında şerefte, cömertlikte mertlik ve tevâzuda ve Arapçayı düzgün konuşmakta oldukça meşhur olduğundan Kureyş kabîlesinin alim ve bilir kişileri çocuklarını, daha çok, bu kabîledeki süt annelere emanet etmek isterlerdi. [ Kemerburgaz adak kurban ]

O sene Benî Sa’d kabîlesinin yurdunda şiddetli bir kuraklık ve kıtlık olduğundan ücretle çocuk emzirip sıkıntılarını gidermek üzere, her zamankinden daha çok süt anne Mekke’ye gelmişti. Peygamber efendimiz ﷺ yetim olduğu için fazla ücret alamama düşüncesiyle, henüz O’na tâlib olan çıkmamıştı. Gelen kadınlar içinde iffeti, temizliği, hilmi (yumuşaklığı), hayâsı ve yüksek ahlâkıyla tanınmış Halîme Hâtun da vardı. Binek hayvanları zayıf olduğu için Mekke’ye ötekilerden daha geç kalmıştı.

Kocası ile Mekke’de dolaşarak zengin âilelerin çocuklarının alınmış olduğunu görmüşler, eli boş dönmemek için bir çocuk aramaya başlamışlardı. Nihâyet Peygamberimizin ﷺ dedesi Abdülmuttalip (a.s.) ile karşılaştılar. Onunla torununun emzirilmesi üzerine anlaştılar. Abdülmuttalib, Halîme Hâtunu Âmine’nin evine götürdü. Halîme Hâtun şöyle anlatır: “Çocuğun baş ucuna vardığımda O’nu, yünden beyaz bir kundağa sarılı, yeşil ipekten bir örtünün üstünde mışıl mışıl uyur gördüm. Etrafa misk kokusu yayılıyordu.

Hayret içinde kalıp bir anda O’na öylesine ısındım ki uyandırmaya kıyamadım. Elimi göğsüne koyduğumda uyandı ve bana bakıp öyle bir tebessüm etti ki, kendimden geçtim. Annesi, böylesine güzel ve mübârek çocuğu bana vermez korkusuyla derhal yüzünü örtüp kucağıma aldım. Sağ mememi verdim, emmeye başladı. Sol mememi verdim, emmedi. Abdülmuttalib bana dedi ki: “Sana müjdeler olsun ki, hanımlar içinde senin gibi nîmete kavuşan olmadı.” Âmine Hâtun da bana çocuğunu verdikten sonra şöyle dedi. “Ey Halîme, üç gün evvel bir nidâ işittim ki: “Senin oğluna süt verecek kadın Benî Sa’d kabîlesinden Ebû Züeyb soyundandır.” diyordu.” Ben de dedim ki; “Ben, Benî Sa’d kabîlesindenim ve babamın lakabı Ebû Züeyb’dir.”

Halîme Hâtun, kocası ile birlikte Muhammed aleyhisselâmı alıp Mekke’den ayrıldıklarından sonra O’nun ﷺ bereketine kavuşmaya başladılar. Çelimsiz ve hızlı gidemeyen merkebleri öylesine hızlı yürüyordu ki, beraber geldikleri kâfile, onlardan önce yola çıkıp çok uzaklaşmış olmasına rağmen, onlara yetişip geçmişti. Benî Sa’d yurduna vardıktan sonra görülmemiş bir bolluğa ve berekete kavuştular. Sütü az olan hayvanları bol bol süt veriyordu. Bunu gören komşuları hayret edip, bunun emzirmek için aldıkları çocuğun hürmetine olduğunu bariz şekilde anladılar.