Dinen yolcu sayılan kimse kurban kesmekle sorumlu değildir

19 Mayıs , 2019admin
Dinen yolcu sayılan kimse kurban kesmekle sorumlu değildir

Dinen yolcu sayılan kimse kurban kesmekle sorumlu değildir. Ancak yolcu hükmünde bulunan kimsenin tek başına veya mukimlerle birlikte kurban kesmesine herhangi bir engel de yoktur. Diğer mezheplere göre kurban mükellefiyeti açısından yolcu ile mukim arasında kurban kesmenin sünnet olması sebebiyle esasen bir ayrıcalık bulunmaz. Hanefîler’in yolcu için böyle bir ruhsattan söz etmeleri, ibadetlerde külfeti kaldırmaya ve kurbandan gözetilen hikmetlerin gerçekleşmesine öncelik vermeleri nedeniyledir. Çünkü yolculuk durumunda bulunan kimse gerek kurbanlık elde etme ve kurbanı kesme, gerekse kesilen kurbanın etini değerlendirme ve dağıtma açısından o bölge halkının sahip olduğu bilgi ve imkâna sahip değildir.

Bu kimselere kurban sorumluluğu  yüklemek maddî tarafından çok ibadetin yerine getirilmesi yönünden ağır bir külfet teşkil edebilir. Ancak günümüzde yolculuk şartlarının büyük ölçüde düzeldiği ve anılan zorluğu en minimuma indiren imkânların ortaya çıktığı, ayrıca kurban ibadetinin toplumda sosyal adaleti sağlayan ve üçüncü şahısların haklarını kapsayan tarafının bulunduğu dikkate alınırsa, bayramda aslî ikametgâhını terkedenlerin diğer yükümlülük şartları bulunduğu ve savunulabilir bir gerekçe, sıkıntı veya mazeret de söz konusu olmadığı sürece kurban ibadetini bizzat veya vekâlet yoluyla yerine getirmeleri tercih edilmesi istenir.

Kurban kesme mükellefiyeti için dördüncü şart malî imkânın bulunmasıdır. İslâm’da zekât, fitre (sadaka-i fıtr) ve kurban gibi malî yönü bulunan ibadetlerle yükümlülük belli bir asgari zenginlik miktarına ulaşmış olmaya bağlanmıştır. Dinen asgari zenginlik ölçüsü olarak belirlenen bu miktara “nisab” denir. Hanefî mezhebine göre kurban kesmeyi vâcip kılan zenginliğin ölçüsü zekâtta ve fıtır sadakasında aranan zenginlik miktarıyla aynı olup kişinin borçları ve aslî ihtiyaçları dışında 85 gr. (20 miskal) altına ya da buna denk bir paraya veya mala sahip olmasıdır.

Klasik fıkıh doktrininin oluştuğu dönemde fazladan bu miktar malı olan kimsenin kurban kesme imkânına sahip olduğu düşünülmüş, ancak kurban nisabında zekâtta olduğu gibi bir yıl devam etmiş bir zenginlik olması şartı aranmayarak bayrama erişen kişinin o günlerde bu zenginliğe sahip olması bu sorumluluğun kendisinde doğması için yeterli görülmüştür. Böyle bir malî imkâna sahip her müslümanın akıl bâliğ olması kaydıyla kurban kesmesi gerekir. Bu durumdaki kadın ve yetişkin çocuklar bizzat mükellef olmakla birlikte kocası veya babası bunlar adına -hibe yoluyla- kurban keserse o da yeterli olur. Diğer mezhepler kurban kesmeyi sünnet saydıklarından kurban mükellefiyeti için ayrıca bir zenginlik ölçüsü tesbit etmemişlerdir.